www.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.ws
Glittery texts by bigoo.ws


İLK ADIM  
 
  MASAL DÜNYASI 19.09.2024 22:54 (UTC)
   
 


                         HENZEL İLE GRATEL



Büyük bir ormanın çok yakınında, bir oduncu ailesi yaşıyormuş. Oduncunun iki çocuğu varmış. Oğlanın adı Henzel, kızın Gretel {`}miş. Bu iki kardeşe üvey anneleri çok kötü davranıyormuş. Bazen bir köşede sessizce ağlarlarmış.
Oduncu çok fakirmiş. Bir kuru ekmeği bile zor bulurmuş." Ne yapacağız? Nasıl geçineceğiz?" diye düşünürmüş sık sık.
- Yavrularımızı nasıl besleyeceğiz? Demiş karısına. Karısı cevap vermiş:
- Onları sabah erken ormana götürüp bırakırız. Onlardan kurtulmuş oluruz, demiş.
Adam:
- Hayır bunu yapamam. Yabani hayvanlar onları parçalar, diye karşı çıkmış.
Kadın kocasına:
- Budala ! Bunu yapmazsak hepimiz açlıktan öleceğiz, diye çıkışmış.
Çocuklar üvey annelerinin babalarına söylediği sözleri duymuşlar.
Herkes yatınca Henzel yavaşça dışarı çıkıp, ceplerine parlak çakıl taşları doldurmuş. Sonra eve dönmüş.
Sabah ortalık ağarırken kadın gelip, çocukları uyandırmış:
- Kalkın bakalım miskinler, ormandan odun getireceksiniz, demiş.
Çocuklar babalarıyla yola çıkmışlar. Bir süre gittikten sonra Henzel en arkaya geçmiş.
Cebindeki çakıl taşlarını birer birer yola bırakmaya başlamış.
Ormana girdikleri zaman babaları:
- Hadi bakalım çocuklar siz şurada oturun. Ben ormandan biraz odun keseceğim. İşim bitince döner sizi alırım, demiş.
Henzel ve Gretel oturup babalarının dönüşünü beklemeye başlamışlar. Beklerken uykuları gelmiş ve derin bir uykuya dalmışlar.
Uyandıkları zaman ortalığın kapkaranlık olduğunu görmüşler. Gretel ağlamaya başlamış.
- Şimdi ne Yapacağız? Ormandan nasıl çıkacağız? Diyormuş.
- Ay doğuncaya kadar bekle... Sonra yolumuzu kolayca buluruz, demiş Henzel.
Ay gökyüzünde yükselince Henzel, Gretel {`}in elinden tutmuş. Çakıl taşlarını izlemeye başlamış.
Ay ışığında çakıl taşları pırıl pırıl parlıyormuş. Bütün gece yürüdükten sonra sabah evlerine varmışlar.
Kapıyı çalmışlar.
Üvey anneleri çocukları karşısında görünce çok şaşırmış. Babaları ise çok sevinmiş. Çünkü onları bıraktığına öyle üzülüyormuş ki...
Aradan az bir zaman geçmiş. Ülkede kıtlık baş göstermiş. Üvey anneleri babalarını etkilemeye çalışıyor, ona:
- Evde yiyecek bir şey kalmadı. Hepimiz açlıktan öleceğiz. Bu çocuklar başımızdan bir an önce gitmeli. Onları bu sefer ormanın daha kuytu yerlerine götür. O zaman yolu bulamazlar. Başka çaremiz kalmadı, diyormuş.
Bu sözler adamın içini sızlatmış. Fakat kadın dediğinden bir türlü vazgeçmiyormuş.
Kadın sürekli bağırıyor, çocukların bir an önce ormana götürülmesini istiyormuş.
Adam:
- Çocuklarımı tekrar ormanda bırakmaya içim nasıl dayanır? diyormuş.
Ama kadın isteğini kabul ettirinceye kadar ona rahat vermemiş.
Uyumadıkları için bu konuşmaları çocuklar da dinlemişler.
Üvey anne ile, babaları uykuya dalınca Henzel yine yataktan kalkmış. Daha önce yaptığı gibi dışarı çıkıp çakıl taşı toplamak istiyormuş.
Sessizce kapıya yaklaşmış. Ama bu kez kapı kilitliymiş. Üvey annesi kapıyı kilitlemiş.
Zavallı Henzel üzgün bir şekilde yatağına geri dönmüş.
Sabahleyin üvey anneleri erkenden gelmiş. Çocuklara biraz ekmek vermiş.
Ormana uzanan yolda Henzel yine en arkadan gidiyormuş.
Ormanın içlerine doğru ilerlemişler. Henzel yol boyunca ekmek parçalarını ufalamış.
Sonunda ormanın en tenha yerine gelmişler. Babaları büyük bir ateş yakmış.
- Burada beni bekleyin. Ben odun keseceğim. Akşam üzeri gelir, sizi alırım! deyip, gitmiş.
Öğle vakti Gretel kendi ekmeğini ortadan bölmüş, kardeşiyle paylaşmış. Sonra iki kardeş uykuya dalmışlar...
Akşam olmuş ama zavallıların babası gelmemiş. Gretel ağlamaya başlamış. Henzel kardeşini avutmaya çalışmış:
- Ay doğunca yola serptiğim ekmek kırıntılarını bulur, kolayca evimize döneriz, demiş.
Ay gökyüzünde yükselince, ekmek kırıntılarını aramaya başlamışlar.
Kırıntıları ormanda ki kuşlar yediği için bulamamışlar.
Henzel, Gretel {`}e:
- Korkma yolumuzu bulacağız; demiş ama yolu bir türlü bulamamışlar.
Bütün gece yollarını bulabilmek için dolaşmışlar. Ertesi gün yine akşama kadar yollarını aramışlar.
Ama ormandan bir türlü dışarı çıkamamışlar.
Çok yorulmuşlar, karınları da acıkmış.
Evlerinden ayrılalı üç gün olmuş. Gittikçe ormanın daha içlerine, kuytu yerlerine varıyorlarmış.
Bir öğle vakti önlerinde çok güzel bir kuş uçmaya başlamış. Çocuklar da kuşun peşinden gitmişler.
Sonunda kuş, küçük bir eve varmış ve damına konmuş.
Çocuklar eve yaklaşınca evin pasta ve çöreklerden yapıldığını görmüşler.
Evin çatısı bisküviden, pencereleri ise şekerdenmiş.
Çocuklar buna çok sevinmişler. Henzel hemen uzanıp çatıdan bir parça koparmış. Öyle açmış ki hemen kocaman parçayı bitirmiş.
Gretel ise pencereye yaklaşmış. Şekerden pencereyi kırmaya başlamış.
Kopardıkları parçalarla karınlarını doyurmaya başlamışlar.
Henzel çatıdan bir parça daha koparmış. Gretel ise pencereye tekrar yaklaşarak, bir parça daha alıp ağzına atmış.
Böyle güzel güzel karınlarını doyururken birden evin kapısı açılmış.
İçeriden yaşlı ve çirkin bir kadın çıkmış.
iki kardeş korkudan ellerindeki yiyeceklerini yere düşürmüşler.
Yaşlı kadın çirkin sesiyle:
- Aman ne sevimli çocuklar! demiş. Sizi buraya kim getirdi bakayım? Haydi içeriye gelin... Size benden hiçbir zarar gelmez, korkmayın!
Yaşlı kadın kendini çocuklara iyi kalpli bir insan olarak göstermiş. Aslında kötülük yapmayı seven bir cadıymış. Çocukları kandırırmış. Bu pastadan kulübeyi de onları tuzağına düşürmek için yaptırmış.
Henzel ve Gretel eve girdikleri zaman cadı:
- Artık bunlar elime geçti. Kurtulamazlar!... Tam dişime göre birer lokma olacaklar!.. diye içinden geçirmiş.
Evde onlara güzel güzel yemekler hazırlamış.
Çeşit çeşit kurabiyeler, pastalar, elmalar, süt...
Çocuklar iştahla yemeklerini yerken başlarına geleceklerden habersizmişler. Ardından bir güzel uyumuşlar.
Cadı, sabah erkenden kalkmış. Uyuyan çocuklara bakmış. Henzel zayıfmış. Ama Gretel tombul yanaklarıyla tam Cadının ağzına layıkmış.
Sonra Henzel {`}i yakaladığı gibi bir kümese atmış. Parmaklıklı kapısını sıkıca kapatmış. Henzel bağırıp çağırıyormuş ama ne fayda...
Cadı daha sonra Gretel {`}e:
- Kalk bakayım miskini diye bağırmış. Kalk da eve su taşı! Kümesteki kardeşine yiyecek götür! Biraz şişmanlasın da sonra onu yiyeyim! demiş.
Bunları duyan Gretel ağlamaya başlamış. Kötü kalpli Cadının dediklerini yapmak zorundaymış.
Zavallı Henzel {`}e en güzel yemekler pişiriliyormuş.
Her sabah Cadı kümesin yanına gelerek:
- Henzel, parmağını dışarı çıkar. Şişmanladın mı şişmanlamadın mı? diyormuş.
Henzel, parmağı yerine bir kemik parçası uzatıyormuş.
Cadının gözleri iyi görmediği için bu kemik parçasını Henzel {`}in parmağı sanıyormuş.
Çocuğun bir türlü kilo almamasına şaşırıyormuş.
Artık Cadının sabrı tükenmiş. Bir sabah Gretel {`}e seslenmiş:
- Çabuk ol, su taşı! Kardeşin zayıf bile olsa yarın onu kesip pişireceğim.
Zavallı kız durmadan ağlıyor, bir yandan da kazana su taşıyormuş.
- Allah{`}ım, bize yardım et! diye dua ediyormuş. Keşke bizi ormandaki vahşi hayvanlar yeseydi de ikimiz beraber ölseydik!...
Cadı bu sözleri duyunca:
- Boşuna nefes tüketme! Size kimse yardım edemez! diye bağırmış.
Ertesi sabah Cadı fırını yakmış. Gretel su dolu kazanı ateşe koyacakmış.
Cadı:
- Önce ekmek pişirelim. Hamuru hazırlamıştım.
Gir içeri bakalım, fırın iyice ısınmış mı? Ekmekleri pişirebilirmiyiz? demiş.
Bunları söylerken bir yandan da kızcağızı fırına doğru itiyormuş.
Fırının ağzından korkunç alevler yükseliyormuş. Gretel korkuyla titremeye başlamış.
Cadının amacı Gretel fırının içine girince kapısını örtmek, çocuğu pişirmekmiş. Çünkü karnı çok açmış. Henzel ile birlikte Gretel {`}i de pişirip yemek istiyormuş. Gretel cadının ne yapmak istediğini hemen anlamış. 
Aklına bir kurnazlık gelmiş. Cadıya:
- Ama ben fırına nasıl girileceğini bilmiyorum ki!.. demiş.
Cadı sinirlenip bağırmış:
- Beceriksiz kız! Fırının kocaman bir kapağı var. İçeri ben bile girerim!
Sonra fırına yaklaşmış:
- İşte bak! Fırına nasıl girilirmiş gör! diyerek kafasını içeri sokmuş.
Bunun üzerine Gretel aniden kadını arkasından fırına itmiş. Cadıyı fırının içine tıkmış.
Hemen fırının demirden kapağını kapamış.
Cadı içerde acı acı bağırmaya başlamış. Ama Gretel cadının haykırmalarına kulak asmamış. Koşarak oradan uzaklaşmış.
- Kötü cadı, cayır cayır yansın! Yaptığı kötülüklerin cezasını çeksin! diyormuş.
Hemen Henzel {`}in yanına gitmiş. Kümesin kapısını açıp, kardeşine:
- Kurtulduk Henzel!... İhtiyar cadı yandı, cezasını buldu! demiş.
Henzel, kapısı açılan kafesten hemen dışarı fırlamış. Artık bir kuş gibi özgürmüş.
Anlamislar ki artik evlerine çok yaklasmislar. Uzaktan babalarini görmüsler.
Heyecanla babalarina dogru kosmaya baslamislar.
Adam, uzaktan gelenlerin kim oldugunu anlamaya çalisiyormus.
Zavalli adam çocuklarini ormanda biraktigindan beri hiç gülmüyormus. Bu arada kötü kalpli karısı da ölmüşmüs.
Adam karsisinda çocuklarini görünce sevincinden ne yapacagini sasirmis. Birbirlerinin boynuna sarilmislar.
Henzel ve Gretel başlarından geçenleri bir bir babalarına anlatmışlar. Sonra ceplerinde getirdikleri değerli taşları ve içi mücevher dolu sandiklari babalarina vermişler.
O günden sonra bütün üzüntüleri, sikintilari sona ermiş.
Baba ile çocuklar mutluluk içinde bir arada yaşayıp gitmişler. Bir daha birbirlerinden hiç ayrılmamışlar.



Küçük Deniz Kızı
 

Bir zamanlar denizin derinliklerinde, garip bitkiler, yosunlar, irili ufaklı balıklarla birlikte altı deniz kızı yaşarmış.

içlerinden en küçüğü ve en güzeli olan deniz kızının en büyük dileği suyun üstüne çıkabilmekmiş. Ama, bunun için on beş yaşına gelmesi gerekiyormuş. işte o zaman mercan kayaların üstüne oturup, gemileri,ormanları, şehirleri görebilecekmiş. Yaşını dolduran ablası, suyun üzerine çıkıyormuş. Ama hiçbiri yeryüzünü görmek için onun kadar sabırsızlanmıyormuş.

Küçük deniz kızının dünyayı görmesi için daha beş yılı varmış. Ama yeryüzü hakkında söylenenler onun aklından hiç çıkmıyormuş. On beş yaşına giren ablaları suyun yüzünde rahatça dolaşabiliyorlarmış. Gördüklerini küçük deniz kızına anlatıyorlarmış. Ah ! Küçük kız kardeş nasıl da onları dinliyormuş. Büyük şehirleri, ormanları, şatoları, gemileri gözünde canlandırmaya çalışıyormuş. Kardeşlerden biri, bir gün suda oynayan çocuklara rastlamış. Onlarla oynamak istemiş.

Ama çocuklar korkup, kaçmışlar. Sonunda beklenen gün gelmiş! Küçük deniz kızı, {`}{`}Hoşça kalın!{`}{`} demiş ve su yüzüne çıkmış. Hava serin ama deniz sakinmiş. Büyük bir yelkenli de hemen oracıktaymış. Denizciler şarkılar söylüyormuş. Rengarenk ışıklar gemiyi süslüyormuş.Küçük kız, gemiye yaklaşmış. Dalgalar onu yükseltince de yuvarlak pencerelerden içerisini görebilmiş.

İçeride güzel giyimli bir sürü insan varmış. Ama içlerinden en güzeli genç bir prensmiş. Prens, gülen gözleriyle herkesin elini sıkıyormuş. Vakit iyice geç olmuş. Küçük deniz kızı hala prensi seyrediyormuş. Birden uzaklarda şimşekler çakmaya başlamış. Gemiciler bağrışıyormuş:
-Fırtına çıktı! Fırtına!..
Gemi dalgalı sularda batıp çıkmaya başlamış. Küçük deniz kızı tehlikeyi sezmiş. O anda da gemi batmış. Prens dalgalarda kaybolmuş. Hayır ! Prens ölmemeli denizin derinliklerine dalmış. Prensi bulunca suyun yüzüne çıkarmış.
Gemiden kopan kalaslar ve direkler azgın dalgalara karışıyor küçük deniz kızına zor anlar yaşatıyormuş.
Tahtalar çarpabilir hatta ezilebilirmiş.Ama bunların hiç birini düşünecek durumda değilmiş.
Tek düşüncesi prensi azgın dalgalardan kurtarmakmış. Prensin yavaş yavaş bütün gücü tükeniyormuş. Kolları ve bacakları cansız gözleri kapalıymış. Eğer küçük deniz kızı onu kurtarmasa azgın sularda kaybolup gidecekmiş. Prensin başını devamlı suyun üstünde tutmaya çalışmış. Kendini onunla birlikte suyun akışına bırakmış. Epeyce bu şekilde gitmişler. Nihayet kara görünmüş. Gecenin bir vaktinde karaya çıkmışlar. Küçük deniz kızı geceyi prensin başından ayrılmadan geçirmiş.

Tek düşüncesi prensi azgın dalgalardan kurtarmakmış. Prensin yavaş yavaş bütün gücü tükeniyormuş. Kolları ve bacakları cansız gözleri kapalıymış. Eğer küçük deniz kızı onu kurtarmasa azgın sularda kaybolup gidecekmiş. Prensin başını devamlı suyun üstünde tutmaya çalışmış. Kendini onunla birlikte suyun akışına bırakmış. Epeyce bu şekilde gitmişler. Nihayet kara görünmüş. Gecenin bir vaktinde karaya çıkmışlar. Küçük deniz kızı geceyi prensin başından ayrılmadan geçirmiş.

Tek düşüncesi prensi azgın dalgalardan kurtarmakmış. Prensin yavaş yavaş bütün gücü tükeniyormuş. Kolları ve bacakları cansız gözleri kapalıymış. Eğer küçük deniz kızı onu kurtarmasa azgın sularda kaybolup gidecekmiş. Prensin başını devamlı suyun üstünde tutmaya çalışmış. Kendini onunla birlikte suyun akışına bırakmış. Epeyce bu şekilde gitmişler. Nihayet kara görünmüş. Gecenin bir vaktinde karaya çıkmışlar. Küçük deniz kızı geceyi prensin başından ayrılmadan geçirmiş.
Sonunda hava aydınlanmış. Yemyeşil kıyıların önünde büyük bir bina yükseliyormuş.
Burası eski bir şatoymuş. Bahçesinde portakal ağaçlarıyla palmiyeler varmış.
Deniz, küçük bir koydan içerilere uzanıyormuş. Su sanki ama derinmiş.

İşte küçük deniz kızın azgın dalgalarla boğuştuğu gecenin, sonunda prensi böyle bir yere getirmeyi başarmış.

Deniz kızı, prensi kıyıya yatırmış. Prens biraz kendine gelir gibi olmuş. Ama gözleri hala kapalı, yüzü ise solgunmuş. Küçük kız onun güzel ve geniş alnını öpmüş.

Birden, bir gong sesiyle birçok genç kız bahçeye çıkmış. Küçük deniz kızı, hemen kayanın arkasına saklanmış.

Genç kızlar prense yaklaşmışlar. Prens etrafındaki kızlara gülümsüyor, kendisini azgın dalgalardan onların kurtardığını sanıyormuş. Onlara teşekkür etmiş. Deniz kızı, üzüntü içinde denizin derinliklerine geri dönmüş.

Artık küçük kız mutsuz ve düşünceliymiş: Sabah akşam prensi bıraktığı koya gidiyormuş. Fakat prensi göremiyor, eve üzgün dönüyormuş. Tek tesellisi, çiçekli bahçesindeki prense benzeyen mermer heykele bakmakmış. Sonunda dayanamamış.

Ablalarına olanları anlatmış. Beş prenses onu prensin şatosuna götürmüşler. Artık deniz kızı, prensin nerede yaşadığını biliyormuş. Her gün onu gizlice görmeye gidiyormuş.

Bir akşam küçük bahçesinde otururken aklına deniz büyücüsüne gitmek gelmiş. "Belki bana yardım eder, akıl verir." Diye düşünmüş. Büyücünün yaşadığı mağaraya kadar yüzmüş.
Burası korkunç bir yermiş. Suyun içinde uzun ve iri su yılanları yüzüyormuş.

Büyücü onu görünce korkunç sesiyle demiş ki:
-Ne istediğini biliyorum . Balık kuyruğunu iki bacakla değiştirmek istiyorsun? Tam bir insan olabilmen için sihirli bir şurup hazırlayacağım . Onu kıyıya götürüp, gün doğmadan içeceksin . Kuyruğun eriyecek ve bacak şekline dönüşecek. İnsan kılığına girince de tekrar deniz kızı olamayacaksın, demiş.
- Eğer prens seni sevmez, başkasıyla evlenirse parçalanıp bir köpük haline geleceksin, diye de eklemiş.
Deniz kızı yakışıklı prensi düşünerek:
- Kabul ediyorum, demiş.
- Ama bu sihrime karşılık bana güzel sesini vereceksin. Kabul ediyorsan dilini uzat, onu keseceğim, demiş.
.-Kabul, demiş, deniz kızı.
Büyücüden sihirli şişeyi almış.
Şişe, küçük deniz kızının elinde bir yıldız gibi parlıyormuş.
Korkunç ve karanlık mağaradan hızla uzaklaşmış.
Uzaklarda babasının şatosunu görmüş. Şatonun ışıkları Sönükmüş. İçeriye girmeye cesaret edememiş.
Oysa babasıyla vedalaşmayı çok istiyormuş, ama konuşamazmış. Bir daha görmemek üzere onlardan uzaklaşmış.

Bahçelerin olduğu tarafa gitmiş. Kız kardeşlerinin bahçelerinden birer çiçek koparmış. Sonra kardeşlerine binlerce öpücük yollamış.

Tüm sevdikleriyle bu şekilde sessizce vedalaşmış. Ve prensine kavuşmak için oradan ayrılmış. .
Kıyıya doğru hızla yüzmüş, yüzmüş. Güneş doğmadan kıyıya çıkmış.
Büyücünün verdiği sihirli şurubu bir kayanın üzerine oturarak içmiş.
Kısa sürede sihirli şurup etkisini göstermeye başlamış.
Vücudu bir bıçakla kesilir gibi olmuş. Her tarafında dayanılmaz ağrılar başlamış.

Öyle şiddetli acı çekmeye başlamış ki dayanılır gibi değilmiş. Bu acılara daha fazla dayanamamış. Bayılmış. Uzun zaman hareketsiz kalmış. Güneş yavaş yavaş yükselmeye başlarken, küçük deniz kızı uyanmış. Hala bütün vücudunda dayanılmaz acılar duyuyormuş. . Fakat o da ne? Prens orada, yanı başında kara kara gözleriyle kendisine bakıyormuş.Tam olarak ayılamadığı için balık kuyruğunun kaybolup yerine bacaklarının geldiğini fark edememiş.

Prens, üşümesin diye küçük kızın üzerini peleriniyle örtmüş. Küçük deniz kızı yavaş yavaş kendine gelmeye başlamış.
Prens ona kim olduğunu, neden burada bulunduğunu sormuş. Fakat küçük deniz kızı o kederli gözleriyle konuşamadan bakmış.
Prens, kızı elinden tutup sarayına kadar götürmüş. Küçük deniz kızı, yürürken acı çekiyormuş. Sanki keskin bıçaklar üzerinde yürüyor gibiymiş.
Küçük kız, büyük bir sabırla bu işkenceye dayanıyormuş.
Ona bu dayanma gücünü prense olan sevgisi veriyormuş.
Prensin yanındaki herkes, küçük kızın uçar gibi uyumlu yürüyüşünü hayranlıkla izliyormuş.
Çok acı çekse bile, bir tüy gibi hafif adımlarla dolaşıyor, merdivenleri uçar gibi çıkıyormuş.
Gittiği her yerde ondan güzeli yokmuş. Ama o, ne konuşabiliyor ne de şarkı söyleyebiliyormuş.
Prens heyecanla haykırmış:
- Bu sensin! Hayatımı kurtaran genç kız! Prens yanılıyormuş. Ama neye yarar! Küçük deniz kızı yüreğinin sızladığını hissetmiş.

Kendisini kurtaranın küçük deniz kızı olabileceği hiç aklına gelmiyormuş.
Prens, küçük deniz kızına: -Ne kadar mutluyum.
Onu bulduğuma inanamıyorum. Benim mutluluğum seni de sevindirsin , demiş.
Bu durumda küçük deniz kızı, düğün gecesinin sabahı ölecek ve sonsuza dek köpük olarak kalacakmış.
Düğün büyük bir törenle yapılmış. Küçük deniz kızı gelinin eteğini tutuyormuş. Kulakları müziği duymuyor, hiçbir şeyi de görmüyormuş.

Orada bulunan diğer kızıar prensin ve kral ailesinin önünde şarkı söylemişler. İçlerinden biri diğerlerinden daha güzel şarkı söylüyormuş. Prens de onu gülümseyerek alkışlıyormuş.
Küçük deniz kızının içine bir hüzün çökmüş. "Prensin yanında olabilmek için sesimi verdim. Ah! Bunu bir bilse" diye düşünüyormuş.

Prens ise onu bir kardeş gibi seviyormuş. Onunla evlenmeyi aklına bile getirmiyormuş.
O sırada, prensin komşu ülkenin kralının kızı ile evleneceği söylentileri çıkmış.

Kralın kızını istemeye gitmek için de büyük bir gemi hazırlanmış. Herkes gemiye binmiş, komşu ülke gitmeye hazırlanıyorlarmış.
Küçük deniz kızı da prensle birlikte gemiye binmek üzere hazırlanmış.
Yolda prens ona komşu kralın kızını asla sevemeyeceğini söylemiş. "Aslında, beni kurtaran kızı arıyorum," diyormuş. Ertesi sabah gemi limana girmiş. Çanlar çalmış, askerler selam durmuş.

Günlerce eğlenceler düzenlenmiş. Prenses bir süre sonra ortaya çıkmış. Güzel yüzlü ve zarifmiş. Cana yakın, gözleri gülümsüyormuş.
Sadece ölüm saatini ve kaybettiği şeyleri düşünüyormuş.
Yeni evliler akşam gemiye gelmişler. Geminin ortasına altın işlemeli bir çadır kuruluymuş. Prens ve prenses burada dinlenecekmiş.
Küçük deniz kızı da güvertedeymiş. Düşünüyormuş. Prens için sesini, kaybetmiş, dayanılmaz acılar çekmiş.
O ise bütün bunları, çektiği acıları bilmiyormuş.
Güvertenin parmaklıklarına dayanmış ağlamaya başlamış. Birden ablalarını görmüş. Ablaları saçlarını kestirmişler.
Üzgün görünüyorlarmış.
-Saçlarımızı sabah olunca ölmemen için büyücüye verdik, demişler.
Büyücü, ablalarına bir hançer vermiş. Ablaları hançeri küçük kıza uzatıp :
-Bu hançeri güneş doğmadan prensin kalbine sapla. Kanı senin ayaklarını ıslatınca tekrar deniz kızı olabileceksin. Köpük haline gelmeden üç yüz yıl yaşayacaksın. Aman acele et! Gün doğmadan önce ikinizden birinin ölmesi gerek. Prensi öldür ve çabuk gel ! demişler.
Acele etmesi için:
-Unutma güneşin doğmasına bir kaç dakika kaldı. Acele etmelisin .
Yoksa sen öleceksin ! diye bağrışıyorlarmış.
Sonra iç çekerek dalgalar içinde kaybolmuşlar.
Küçük deniz kızı çadırın kapısını açmış. Prensle prensesin derin derin uyuduklarını görmüş. Eğilmiş, prensi alnından öpmüş. Önce hançere, sonra prense bakmış. Kıyamamış. ..
Derken vakit dolmuş.
Birden kızın elindeki hançer titremeye başlamış. Kızı hızla, uzaklara, dalgalara fırlatmış.
Güneş ışınları dalgaları aydınlatıyormuş. Vücudu hemen eriyivermiş. Köpük haline gelmiş.
Köpükler üzerindeki , minik baloncuklardan biriymiş artık. Bütün baloncuklar havada uçuşuyorlarmış. Küçük deniz kızı yükseğe hep daha yükseğe çıkmış. Köpükten ve diğer baloncuklardan uzaklaşmış.
-Nereye gideceğim şimdi? diye sormuş, kendi kendine.
-Gök kızlarının yanına, demiş baloncuklardan biri .
Gök kızlarının yanında üç yüz yıl insanlar için iyilik yapabilirsen tekrar insan olabilirsin. Gök kızlarının yanına doğru yükselirken doya doya ağlamış. Prense son kez bakıp gülümseniş. Diğer baloncuklarla birlikte, geminin üstünden geçen bulutlara doğru hızla yükselmişler.

 
  DERSLERİMİZ
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


Bu sayfayı nasıl buldunuz?
GOOGLEDEN
ELİMLE KOYMUŞ GİBİ
ARKADAŞIMDAN
ÇOK ARADIM

(Sonucu göster)


 
Sitene Ekle
 
Bugün 33 ziyaretçi (39 klik) kişi burdaydı!
www.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.wswww.bigoo.ws
Glittery texts by bigoo.ws

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol